GİRİŞ
Rene Descartes ve John Locke bilginin kaynağı konusunda öne
sürdükleri fikirlerle modern felsenin öncü filozofları olmuşlardır. Descartes
kuşkucu ve aklı ön plana alan felsefi görüşleri ile tanınırken, Locke ise
deneyci görüşleri ile tanınmıştır.
Rasyonalizm, doğru bilginin kaynağının akıl olduğunu savunan
görüştür. Rasyonalizm; bilginin doğuştan gelen akıl ve onun bir görevi olan
düşünme gücü ile meydana geldiğini benimser ve doğru bilginin kaynağı
duyulardan ziyade akıl olarak görür.. Rasyonalizme göre aklımız doğuştan birtakım ilkeler ve
yetilerle donatılmıştır. Rene Descartes Rasyonalizmin en önemli temsilcisidir.
Descartes’in görüşleri o kadar önemlidir ki bir çok felsefe tarihçisi modern
felsefeyi onunla başlatır
Ampirizm (deneycilik) , bilgimizin kaynağında, yalnızca deneyin
bulunduğunu söyler. Ampirizme göre insan aklında doğuştan gelen hiçbir bilgi
yoktur. İnsan zihni boş bir levha (Tabula Rasa) olup ancak yaşamımız boyunca
edindiğimiz deneyimlerle dolar Yine ampirizme göre sahip olduğumuz tüm
bilgilerimizi deney ve gözlemlerle, duyular aracılığı ile elde ederiz. Ampirimin
kurucusu John Locke’dir. “Locke ilk eleştirel felsefecidir ve modern bilgi
felsefesinin babası sayılı” (Störig, 2011:330) Locke bu yönüyle kendisinden
sonra gelen felsefecileri derinden etkilemiştir
DESCARTES’TE BİLGİ ANLAYIŞI
Rene Descartes ile birlikte Rasyonalizm (akılcılık) bilginin
yegane kaynağını akıl olduğunu ve onun bir takım sınamalar ile birlikte
tümdengelimsel olarak türetildiğini savunur. Descartes Tanrı zihin ve madde
kavramlarının deneyimle değil de doğuştan olduklarını kabul eder. Bunlar
doğuştan gelen idelerdir (İdeae innatae). Bunlar zihinde olan saf kavramlardır
ve insan deneyimlemek için bir malzemeye gereksinim duymaz. Akıl bilginin
kaynağı olmakla birlikte Descartes evrensel doğru, kesin, net bir bilgi için
yönteminin temeline matematiği koymuştur. Çünkü matematikçe bilginin temelinde
tümdengelim ve sezgi yöntemleri kullanılır.
Descartes Yöntem anlayışını Yöntem Üzerine Konuşma(1737)
adlı eserinde açıklar. Akıl yürütme yöntemi olarak Tümdengelimi benimser. Çünkü
Francis Bacon’ın temellerini attığı üzere tümdengelim bize bilinen olgulardan
çıkarım yapma olanağı verir. Descartes, bilgi kuramının temeline matematik ve
geometriyi koyar. Çünkü önermeleri açık ve seçik olursa bilgi kuramını da
sistemleştirebilir.
“Ama az önce şimdiye
kadar bilinen tüm bilimler arasında aritmetik ve geometrinin kendilerini
herhangi bir yanlışlık ve pekinsizlik lekesinden arınmış gösterdiklerini
söyledik” (Descartes 1996, 66)
“Bu bize aritmetik ve
geometrinin peklikte başka bilimler karşısında büyük üstünlüğünün duru bir
açıklamasını verir” (A.g.e,: 66)
Descartes kuşkucudur ve şeyin doğasına ait neyi nasıl
bileceğine dair kuşku duyar. Kuşku yöntemi, doğru olduğu bilinmeyen, bu yüzden
de hakikate zarar veren bütün inançları ayıklamanın yöntemidir(Cevizci 2012, 133)
Bu durum onu bir yöntem arayışına iter. Bu nedenle kendisine yöntemsel kuşkucu
olarak tanımlayabiliriz. Yöntemsel kuşkuculukta doğru bilgiye açık ve seçik
olarak ulaşmak mümkündür. Descartes kuşkucudur ama bilgi açık ve seçik ise
kuşku sona erer.
“... ve bu
düşünüyorum, öyleyse varım gerçekliğinin kuşkucuların en aşırı sayıltılarının
hiç birinin sarsmayacağı denli sağlam ve güvenilir olduğunu görünce hiç
duraksamadan onu aramakta olduğum felsefenin ilk ilkesi olarak kabul edebileceğim
yargısına ulaştım” (Descartes, 34)
“ ... ve düşünüyorum öyleyse
varım önermesinde düşünmek için var olmanın zorunlu olduğunu çok açık görmenin
dışında beni onunla gerçekliği bildirdiğime inandıran hiçbir şey olmadığına
dikkat ettikten sonra, çok açık olarak ve çok seçik olarak kavradığımız tüm
şeylerin gerçek olduklarını genel bir kural olarak kabul edebileceğim yargısına
ulaştım...(A.g.e,: 35)
“Düşünüyorum, öyleyse varım” önermesi, tüm bilginin süjeden
yola çıkılarak ele alınabileceğini postüle eder(Çüçen 2012: 185)
Descartes’e göre dış dünya düşünen, kendinin farkında olan
varlığın bilgisidir Ancak kesin olan bir şey vardır ki o da Tanrı’nın
varlığıdır. Tanrı düşüncesi zihnimizde vardır ve ancak bu bilgiyi yüce bir
varlık zihnimize vermiş olmalırı. Descartes Tanrı idesini zorunlu olak var
kabul eder. Dolayısyla Tanrı zihnimizin dışında gerçek olarak vardır.
Descartes’e göre üç tür ide vardır:
1-
İdeae innatae (doğuştan zihnimiz var olan ideler),
2-
ideae Adventitiae (zihnimize dışarıdan gelen
olgusal idealar)
3-
İdeae Factitiae (zihin tarafından yaratılan
idealar) (Çüçen 2012 : 189)
Descartes bu üç ide içinde açık ve seçik olarak Tanrı
idesini kabul eder. Çünkü zihnimize doğrudan verilmiş bir bilgidir.
“... şimdi kuşku
duyduğumu ve dolayısıyla tam olmayan ve bağımlı bir şey düşünürsem, anlığımda
bütünüyle açık ve seçik olarak bağımsız ve eksiksiz bir Varlik ideası, eş
deyişle Tanrı ideası oluşur... ve bana öyle görünüyor ki daha şimdiden bizi tüm
bilim ve bilgelik hazinelerini kapsayan bu irdelenmesinde evrenin tüm geri
kalan şeylerinin bilgisine götürecek yolu bulmuşumdur” (7)
Descartese göre varlikların iki tür nitelikleri vardır.
Birincil Tür nitelikler şekil, büyüklük, hareket vb şeyler sezgi
yoluyla bilebilirken içerirken ikincil nitelikler koku, renk gibi duyum yolu
ile anlaşılırlar. Dolayısyla birincil nitelikler açık ve seçiktir. Buradan
çıkarabileceğimiz sonuç bilgilerimizi sadece akıl yoluyla değil aynı zamanda
duyu yoluyla da elde ederiz.
LOCKE’DE BİLGİ ANLAYIŞI
Locke ise deneyciliğn (empirizm) kurucusu olarak kabul edilir. Locke’de
bilgi anlayışı Descartes ile taban tabana zıttır. Locke, Descartes’e bilginin kaynağı
konusunda karşı çıkar. Doğuştan gelen ideleri (İdeae innatae) kabul
etmez. Ona göre insan zihni boş bir levhadır (tabula rasa). Dolayısıyla
zihnimizde duyular yoluyla geçmemiş hiçbir ide olduğunu kabul etmez. “Bir
bilgiyi nasıl edindiğimizin gösterilmesi onun doğuştan olmadığını kanıtlamaya
yeter”(Locke 1996: 63)
İnsanın Anlığı Üzerine Bir Deneme adlı eserinde bilginin
deneyden kaynaklandığını savunmak ve doğuştan gelen idelerin olmadığını
ispatlamaya girişir.
Ona göre bellekte doğuştan gelen ideler yoktur. (A.g.e,: 81)
Toplumda doğru olarak bilinen iyilik, doğruluk, Tanrı ve Ruh gibi ideler ancak
genel kabullenmelerdir. Herkesin kolaylıkla yanılması mümkündür. “Tanrı
idesinin de doğuştan olmadığını savunur.
(A.g.e,:79). Buna kanıt olarak da farklı
insanlarda farklı Tanrı idesinin olmasını
gösterir (A.g.e,: 80)
Locke göre bilginin malzemesini oluşturan kaynak
deneyimlerimizdir. Biz ancak deneyimlerimiz ile öğreniriz. İnsan zihninde idelerin
olduğunu kabul eder. Araba, güç, ahlak ve iyi birer idedir. Locke’ye göre insan
düşündüğü veya algıladığı zaman algılanan ve düşünülen şey zihinde ideler
tarafından temsil edilir. Ancak bu ideler deneyim yoluyla zihnimizi doldurmaya
başlar.
Locke doğuştan idelere karşı olmakla birlikte ideleri
düşüncenin nesneleri olarak tanımlar ve
aynı zamanda ideler duyumdan (sensation) ya da düşünümden (reflection) gelir (A.g.e,:
85). Bir başka ifade ile Locke bilgimizin kaynağının deneysel olduğunu
söylemekle birlikte zihnin ancak ideler ile dış dünyayı kavradığı söyler.
Bilgimizin idelerimizi aşamayacağını söyler (A.g.e,:310). Yine locke Zihnin hiç
bir şeyi dolaysız olarak bilemediğini bir şeyi ancak ona ait ideler ile bilebildiğimizi
söyler (A.g.e,:325)
Locke bilgi türlerini
üçe ayırır:
1.
Sezgisel bilgi: Bu bilgi türünde
duyumsadıklarımızı doğrudan kavrarız.
2.
Kanıtlayıcı bilgi: ideler arasındaki ilişkileri
kavramak için akıl yürütme faaliyetleri ile elde edilen bilgidir.
3.
Duyusal bilgi: Nesnelerin duyumlar aracılığı ile
elde ettiği bilgiler ile varlıkların varoluşunu sonucunu çıkarma bilgisi
Locke dış dünyadaki varlıkların bilgisini duyu organlarımıza
yapılan temsiller sayesinde bilebildiğimizi, doğruluğun nesne ile örtüşmesi
gerektiğini, bilginin nesneyi temsil ediyorsa doğru temsil etmiyorsa ise yanlıŞ
olduğu görüşündedir.
SONUÇ
Descartes ve Locke bilgimizin kaynağı konusunda bazı ortak
yanlarının bulunmakla birlikte kesin olarak karşıt görüşler öne sürerler. Locke
kendi valığımıza ait bilgiyi sezgi yoluyla almamız yönünde Descartes’in
görüşünü kabul eder. Ancak Locke İnsan Anlığı üzerine Bir Deneme adlı yapıtı
bütünüyle doğuştan gelen idelerin reddi üzerine kurgulanmıştır. O kesinlikle
bir ampiristtir.
Descartes ise kuşkucudur. Descartes'e göre duyularımız ve
anlama yetimiz bizi yanıltabilirler. Yanılma olasılığı Descartes’i kuşkucu
yapar. Herşeyden şüphe ederken ancak son noktada ancak kendi varlığımızdan
şüphe edercek şüphelenmekte olduğumdan şüphe edemem yargısına götürür. O zaman
ünlü yargısı ile “Düşünüyorum, öyleyse varım” yani düşünen bir “ben”e ulaşır.
İşte bu onu açıkça bir rasyonalist yapar
2 Aralık 2017
Mustafa Yavuzer
Kaynakça:
Hans Joachim Störig, Dünya Felsefe Tarihi, Say Yay, İstanbul,2011
Descartes, Söylem - Kurallar – Meditasyonlar, İdea Yay, 1996
Prof. Dr. A. Kadir Çüçen, Bilgi Felsefesi, Sentez Yay, 2012
John Loce, İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme, Kabalcı Yay,
1996
Ahmet Cevizci, Felsefeye Giriş, Say Yay,20122 Aralık 2017
Mustafa Yavuzer
Yorumlar
Yorum Gönder