BUGÜN 1 TEMMUZ, YARIN 2 TEMMUZ
Kurumsallaşmış Din ve Akıl Tutulması
Kurumsallaşmış din, tarih boyunca bireysel aklın önüne geçen en büyük engellerden biri olmuştur. Çünkü akıl yerine otorite, dogma ve itaat konulur. Bu yapı, insanın düşünme ve sorgulama yetisini baskılayan bir sistem içinde işler. Akıl, yerini çoğu zaman otoriteye, dogmaya ve itaate bırakır. Bu durumda bireyin özgür iradesi değil, kutsal veya dokunulmaz kabul edilen öğretiler belirleyici hâle gelir. Dinin kurumsallaşması, onu yalnızca bir inanç biçimi olmaktan çıkarıp bir güç ve kontrol mekanizmasına dönüştürür.
Bu süreçte din, çoğu kez kendi dışındaki tüm inançları ya da inançsızlıkları “öteki”leştirir. Yabancı olan, düşmanlaştırılır; mücadele edilmesi gereken bir tehdit olarak görülür. Hoşgörü, yerini çoğu zaman baskı, zorbalık ve hatta şiddet biçimlerine bırakır. İnanç, bireysel bir hak olmaktan çıkıp, kolektif baskı aracına dönüşür.
Bu noktada laiklik, modern demokratik sistemlerin vazgeçilmez ilkesi olarak öne çıkar. Laik rejimler, dinin kamusal alandaki belirleyiciliğini sınırlandırarak, bireyin inanç veya inançsızlık tercihine devlet düzeyinde tarafsızlık güvencesi sunar. Laiklik, yalnızca dini değil, aynı zamanda vicdanı ve düşünceyi özgürleştiren bir ilke olarak işler. Böylece farklı inançlara mensup bireylerin bir arada, barış içinde yaşaması için kurumsal bir zemin oluşturur.
Laiklik, tarihsel bağlamda modernleşme sürecinin bir ürünü olup dinin kamusal alandaki belirleyiciliğini sınırlayarak bireyin vicdan özgürlüğünü güvence altına alır. Sosyolojik bağlamda toplum ve devlet düzeninin akıl ve bilime dayalı olmasıdır. Felsefi bakış açısıyla aklın dinsel inançlara üstün tutulması olarak yorumlanabilir.
Ancak bu çerçevede asıl dikkat çekilmesi gereken unsur, bağnazlık ve cehalet gibi düşünsel kapanma biçimlerinin dinle sınırlı olmamasıdır. Her çağda, her toplumsal yapıda görülebilecek olan bu zihinsel tutum, yalnızca dini değil, seküler ideolojileri de otoriterleştirebilir.
Bağnaz birey, hakikati mutlak biçimde kendinde gören, öteki olanı değersizleştiren ve çoğulculuğu tehdit olarak algılayan bir tavırla hareket eder. Bu nedenle, insanlık için esas tehdit, belirli bir inanç sisteminden çok, eleştirel akla ve bireysel özgürlüğe karşı gelişen dogmatik zihniyet biçimleridir.
Dinin Kurumsallaşması ve Düşünce Özgürlüğü Üzerindeki Etkileri
Dinin ya da bireysel inancın devlet veya herhangi bir topluluk tarafından kurumsallaştırılması, modern demokratik toplumlarda temel insan haklarından biri olarak kabul edilen düşünce özgürlüğü önündeki en önemli ve en yaygın engellerden biri olarak değerlendirilebilir. Bu süreçte, dinin bireysel bir vicdan meselesi olma niteliği yerini, bürokratik ve hiyerarşik yapıların kontrolünde işleyen bir toplumsal düzenleyiciye bırakır. Böylece, inanç sistemleri, kolektif ve mekanik bir yapıya dönüşerek toplumun genel işleyişini düzenleyen bir araç haline gelir.
Kurumsallaşmış din, genellikle devletle yakın ilişkiler kurar ve bu bağlamda toplumsal denetim mekanizması olarak işlev görür. Dini normlar, yasalar ve sosyal pratiklerle iç içe geçerek bireyin düşünsel ve davranışsal alanını sınırlar. Bu durum, bireyin özgür iradesi ve eleştirel düşünme kapasitesi üzerinde baskı oluşturur; farklı veya muhalif görüşlerin ifade edilmesi zorlaşır ve çoğunlukla cezalandırılır.
Sosyolojik bakış açısıyla, Max Weber’in “rasyonelleşme” ve sekülerleşme kavramlarıyla yakından ilişkili olarak değerlendirildiğinde, dinin kurumsallaşması bireysel otonomiyi sınırlayan bir paradoks oluşturur. Din, geleneksel toplumlarda anlam ve düzen sağlayan bir yapı olmasına rağmen, modern toplumlarda bu yapı kurumsal bürokrasi ile kaynaşınca, bireyin özgür düşüncesi yerine statükoyu sürdürmeye yönelik bir normlar kümesi halini alır.
Bu bağlamda, dinin kurumsallaşması düşünce özgürlüğünün kısıtlanması anlamına gelmekle kalmaz; aynı zamanda toplumsal çeşitlilik ve çoğulculuk için de bir tehdit unsuru oluşturur. Demokratik ve laik rejimlerde ise devletin din karşısında tarafsızlığı ve bireyin vicdan özgürlüğünün güvence altına alınması, bu tür baskıların önüne geçmek için elzemdir. Laiklik, inançların özgürce yaşanması ve farklı kimliklerin bir arada barış içinde var olabilmesi için gerekli bir çerçeve sunar.
Dinsel Baskı, Toplumsal Bağnazlık ve Kolektif Öfke
Dinsel baskı ve zorbalık biçimleri, tarih boyunca toplumsal yapılar içinde zaman zaman kolektif eylemler aracılığıyla açıkça kendini göstermiştir. Bugün yaşadığımız karikatür olayı ile karşılaştığımız belirli toplumsal tepkileri, salt bireysel bir tepki olmaktan ziyade, kolektif bilinçteki derin bağnazlık ve tepki mekanizmalarının bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Bu tür tepkiler, toplumsal yığınların, kutsal kabul ettikleri değerlere karşı algılanan tehditlere karşı gösterdikleri sınır ihlali reaksiyonlarıdır ve çoğu zaman vandalizme varan düzeyde aşırı ve organize bir öfkeye dönüşebilmektedir.
Bugün 1 Temmuz, yarın 2 Temmuz. Bugün Leman Dergisi'nde yayınlanan karikatür ne kadar eleştirilip, tepki gösterildiyse yarın ile arasında bazı benzerlikler de barındırıyor.
Bunu neden söyledim?
Yarın Madımak Katliamının (2 Temmuz 1993) yıldönümü.
Orada geçmişteki olayları hatırlayanlar için Selman Rüşti’nin Şeytan Ayetleri kitabını Türkçeye çeviren Aziz Nesin hedefteydi.
Bu olay (Şeytan Ayetleri Olayı) İslâm literatüründe garânîk kelimesi ile açıklanır. Aziz Nesin'i yakmak isteyenler veya 33 aydını, sanatçıyı duman ve alevler içinde öldürenler ne İslam tarihi bağlamında Şaytan Ayetlerini biliyordu, ne bahsettiğim kitabı okumuşlardı ne de İbn İshak'ın (m. 704–768) "Sîretü’n-Nebî" adlı eserinde Şeytan Ayetleri olayına dair rivayetler içerdiğini biliyorlardı.
Hatta bu olayla bağlantılı yorumlanabilecek "Senden önce hiçbir resul ve nebî göndermedik ki, o bir temennide bulunduğunda şeytan ille de onun arzularına bir şeyler katmaya kalkışmasın. Fakat Allah şeytanın katmaya çalıştığını iptal eder. Sonra Allah kendi âyetlerini (onun kalbine) sağlam olarak yerleştirir. Allah hakkıyla bilmekte, hikmetle yönetmektedir". ayeti üzerine düşünmüşlerdi. (Hac Suresi - 52)
Elbette bu yazının amacı tarihsel olayların gerçekliği veya nasıl yorumlandığı üzerine değil bunun gibi veya benzeri olaylara verilen bağnazca tepkiye dikkat çekmektir.
İşte bu noktada toplumsal bağnazlık, özellikle kutsala yönelik algılanan tehditlere karşı devamlı bir tetikte olma hali ile karakterizedir. Bu bağlamda, kutsal değerlere dokunulamazlık ilkesi, diğer dinlere veya inançsızlara yönelik dışlayıcı söylemlerle çelişkili bir biçimde uygulanır. Bu çifte standart, bağnaz toplumsal grupların ötekileştirme ve hedef gösterme pratiklerini meşrulaştırır.
Bu tür yaklaşımlar, toplumsal barış ve çoğulculuk açısından ciddi riskler doğururken, çoğu zaman ancak hukuki çerçevenin ve demokratik denetim mekanizmalarının varlığı ile sınırlanabilir veya engellenebilir.
Düşünce özgürlüğü, demokratik toplumların vazgeçilmez temel taşlarından biridir ve bireylerin kendi görüşlerini özgürce ifade edebilmeleri için elzem bir haktır. Bu özgürlük, bireyin entelektüel, kültürel ve sosyal gelişimi için bir gereklilik olmakla birlikte, toplumsal barışın, çoğulculuğun ve bireyler arası uyumun tesisinde de hayati öneme sahiptir. Ancak, düşünce özgürlüğünün mutlak ve sınırsız bir hak olmadığı gerçeği unutulmamalıdır.
Özgürlükler, doğal olarak, başkalarının özgürlükleriyle ve temel haklarıyla çakıştığında sınırlandırılabilir. Bu bağlamda, özgürlük kısıtlamaları sadece “kutsal değerlere” yönelik sınırlarla değil, daha geniş bir çerçevede, hakaret, nefret söylemi vb bağlamlarda da değerlendirildiği unutulmamalıdır.
Öncelikle toplum genelinde özgür düşünceli bireylerin varlığı ve
ürettikleri düşünceleri, fikirleri tam bir düşünme özgürlüğü ortamında
insanlığın gelişimi adına paylaşmak koşulsuz olarak benimsemekten geçer
Horkheimer'in ifadesiyle, "bugün düşünce kendini doğruluğuyla değil, belli bir kurumsallaşmış gruba yararlı oluşuyla meşrulaştırmak zorunda kalmaktadır"; belki de konunun tüm özeti, bu cümlenin bu bağlamda yorumlanmasında yatmaktadır.
Mustafa YAVUZER
1 Temmuz 2025
1 Temmuz 2025
Yararlanıldı:
Max Horkheimer,Akıl Tutulması
https://islamansiklopedisi.org.tr/garanik
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Hac-suresi/2647/52-55-ayet-tefsiri
https://www.libertymagazine.org/article/when-will-we-overcome-religious-intolerance
https://www.vecteezy.com/
Yorumlar
Yorum Gönder