MODERNİZM ve POSTMODERNİZM ÜZERİNE KISA BİR NOT






Modernite 18. Yy aydınlanma düşüncesi üzerine kurgulanır. Modernleşme eski ve gelenekten kopuşu  ifade etmekle birlikte yaşamın merkezine bilim ve aklın rehberliğini temel alan insanın özgürleşme projesi olarak tanımlanır. Böylece insanların refah ve mutluluğunu sağlayacak ve onları özgür kılacak evrensel bir değer sistemine ulaşılabilir. 

David Harvey’e göre aydınlanma “bilginin ve toplumsal örgütlenmenin mistik ve kutsal kabuğunu kırmayı hedefleyen laik bir hareketti.”

Weber, Aydınlanma düşünürlerinin  bilimin ilerlemesi, akılcılık ve evrensel insan özgürlüğü arasında kurdukları zorunlu ilişki doğrultusunda “umut ve beklentilerinin acı ve ironik bir yanılsama" olduğunu söyler. Bu bağlamda akılcılığın ilerlemesi, “evrensel özgürlüğün somut olarak gerçekleşmesine değil”, kaçılması mümkün olmayan bir ‘demir kafes’in, başka bir deyişle, “bürokratik akılcılığın  bir kafesinin yaratılmasına” neden olmaktadır.

Modernizmin, fabrika sistemi, makinelerle üretim, kentleşme, yeni ulaştırma  ve haberleşme sistemleri, kitlelere yönelik piyasa ve reklamcılığın ortaya çıkması gibi üretim, dolaşım ve tüketim alanlarında yeni koşulların yaratılmasında  öncü bir rol oynadığı kabul edilmektedir.

Modernite bir yönüyle ilerlemeyi anlatır. Temelinde ilerleme düşüncesi ve bilim yatar. Ancak sanayi devrimi sonrası Avrupa ekonomilerinde görülen hızlı gelişim üçüncü dünya ülkeleri için geçerli olamamıştır. Modernleşme evrensellik iddiasını bu ülkelerde gösterememiştir. Aksime merkez ülkeleri için çevre ülkeleri bir sömürü aracı haline gelmiştir.

Bu anlamıyla modernite küresel ölçekte bir buhranı çöküşü ve adaletsizliği simgeler. Zaten postmodern düşüncenin doğması bir anlamda modernite düşüncesine bir karsı çıkıştır.

Sonuç olarak modernite düşüncesi evrensel nitelikte, toplumlara ait sosyal ve ekonomik sorunların çözülmesine yönelik bir formül olarak görülmemektedir. 
Bütün bu süreçte küreselleşme ile birlikte ulus değerlerin zayıflaması, insanın değer kaybetmesi, emeğini satarak yaşamını sürdüren bireyin modern bir köle haline gelmesi ilerleme düşüncesine karşı ciddi şüpheler uyandırmaktadır. 

Bana göre ilerleme düşüncesinin temelinde insanı ve emeğini  acımasızca kullanan sömüren modernite yatmaktadır. Yerelliği (kültür, değer vb) değersiz ve yok sayan, insanı özgür bir dünya vatandaşı olarak niteleyen (belki de pomapalan) modernite 21 yüzyılda tüm geçerliliğini kaybetmiştir. 

Bu anlamada modernite taş çağına dönmektir. Ama elinde mızrak olmadan, “iphone”larla. Dünya’nın büyük çoğunluğu için vahşi, acımasız, bilerek…


Modernite kadar postmodernite de batı toplumunun bir icadıdır. Bazılarının bir paradigma olarak adlandırdıkları postmodernizm, bazıları için geç kapitalist dönemi ifade etmek olarak açıklanır.

Postmodernizmin temelinde moderniteye ciddi bir karşı çıkış vardır. Çünkü onlara köre modernizm bütün değerleri tek bir çatı altında toplamaya çalışmış, insanlar üzerinde baskı kurmuş ve kültür meta üretimi haline gelmiştir.

Modernitenin üzerinde uzlaşılmış tek bir tanımı olmadığı gibi postmodernitenin de üzerinde uzlaşılabilmiş tek bir tanımı bulunmamaktadır. Bazı sosyologlar postmoderniteyi saçmalık olarak nitelendirirler (bkz.Baudrillard)

Postmodernizmin Dadaist yaklaşımı aslında ona eklektik bir özellik kazandırır.

Postmodernizm insanlara neler sunmaktadır: Öncelikle postmodernizm evrenselliği reddeder. Farklılığı ve çeşitliliğe vurgu yapar. Geçmişle gelecek arasında arabuluculuk yapar. Ama insanlar için bir kurtuluş yolu gösterememektedir. Yani modernleşmeyi kabul etmekte, sorunlarını vurgulamakta ancak çözüm üretememektedir.

Postmodernleşmenin moderleşmeyi aştığı doğrudur ama kapitalizmin üstesinden nasıl gelinecek?

Bu temel sorun tüm gerçekliği ile ortada durmaktadır.



Mustafa Yavuzer

26.05.2017

Yorumlar