1.BÖLÜM:
Ütopya Nedir ve Nasıl Sınıflandırılır?
Ütopya kelimesi ilk defa 1516 yılında Thomas More
tarafından latince bir sözcük olarak uydurularak kullanılmıştır. Ütopya
au-olmayan, eu-iyi, topos-yer, ia-bölge
anlamlarına gelen kelimelerden türetimiştir. Böylece türetilen bu kelime
autopia-hiçbir yer, ve eutopia- iyi bir yer anlamlarına gelir. Yani ütopya hem
hiçbir yerdir(outopia) hem de iyi bir yerdir(eutopia). Gündelik hayatta
ulaşılması imkansız bir hayali, amacı ifade etmek amacıyla kullanılır. TDK Büyük Türkçe Sözlükte: Gerçekleştirilmesi
imkânsız tasarı veya düşünce şeklinde tanımlanır.
Ütopyanın somut yahut soyut bir mekan boyutu ile düşünülmüş olması bizzat ütopyanın hem kavramsal yapısı hem de anlam dünyasıyla ilgilidir. Birleşik bir sözcük olan ütopya bir yerin yokluğunu anlatır. Fakat var olduğu düşünülen bir yerin yokluğudur süzü edilen.“Sonuçta her tanım ütopyanın hayali bir yer oluşuna işaret eder. Aynı zamanda ütopya belli bir hayatın ve yaşam biçiminin inşasına yöneliktir. Utopyalar, farklı bir hayat tarzının, değişik bir yaşama ikliminin dile getirilişidir. Çünkü ütopik çalışmalar, hep mevcuttan farklı bir hayatı kurmayayönelir. Her şeyin yolunda gittiği, her ayrıntının düşünüldüğü, tüm insanieylemlerin hesaplandığı, belirlendiği, tasarlandığı yani neredeyse tüm sorunlann çozüime kavuşturulduğu ideal bir hayatın tesisi söz konusudur.”(ALVER)
Bu haliyle ilk ütopyacılar ideal toplumu ancak yine ideal bir organizasyon şeması içinde, ideal bir kentte (ülke-devlet) kurgulamışlardır.
Bazı araştırmacılar ütopyaları
“halk ütopyaları” ve “siyasi ütopyalar olarak” ikiye ayırmışlardır. Burada halk
ütopyaları, efsanelere ve kurtarıcılara yönelik beklentileri içerirken; siyasal
ütopyalar ise toplumsal, gerçekçi ve devrimsel yönüyle dikkati çeker. Platon ve
benzerleri, ideal bir toplumu amaçlarken klasik ütopyacılar olarak
adlandırılırlar. Çağdaş ütopyacılık ise klasik ütopyacılığı geliştirerek ideal
toplumu ancak bir siyasal eylem alanı olarak görürler.
Ütopyanın bir başka sınıflandırma biçimi ise düz ütopyacılık ve karşı ütopyacılık (distopya) şeklindedir. Bu sınıflandırmaya göre düz ütopyalar ideal bir toplum tasarımını içerirken, distopya ise baskıcı, karamsar, özgürlükleri sınırlandıran katı denetimci düzenlere başkaldırıyı temsil eder.
2. BÖLÜM: İnsanlar İçin Ütopyanın Çekiciliği, Değeri Nedir? Neden
Ütopya?
Ütopya eserlerini yazanların hayatları incelendiğinde bu kişilerin yaşadıkları toplumlar ve devletlerde derin krizlerin olduğu ve bunu aşmak amacıyla ideal bir toplum ve devlet tasarladıkları görülecektir. Bu nedenle ilk çağlardan günümüze kadar toplumların bozulması, eşitsizlik, adaletsizlik, acı, sefalet vb nedenlerle, bütün bu olumsuzlukların ortadan kalktığı mükemmel bir toplum özlemi var olmuştur.
Aslında ütopyanın değeri uygulanabilir bir pratik olmasıyla değil, ancak geleceğe dönük olmasıyla açıklanabilir. Ütopya hiçbir yerde değildir ama herhangi bir yerde de değildir.
O zaman ütopyacılar neden bu hayali yerleri, yaşantıları kendi
toplumları için düşünmediler, ütopyalarını hayali kent ve yerlerde aradılar.
Ütopya bir kurgu olması itibariyle özünde toplumsal ve siyasal özellikler taşısa da, bir teori olarak adlandırılamaz. Ütopya ister yazın ister diğer şekilleriyle olsun bir bilimkurgu, fantastik tasarım ürünüdür. Çünkü tüm ütopyalar birer kurgudur ve gerçek dünyadan ziyade olası bir dünyayı anlatırlar. Olayların fiziksel gerçekliği ve mantıklı oluşu pek önemli değildir. İşte bu özellikleri ile More’ın ütopyası sonrasında yüzyıllar boyu sürecek bir geleneği başlatmıştır. Sonraki ütopyacılar hep onun yolundan ilerledi. Böylece ütopyacı bir gelenek ortaya çıktı.
Dolayısıyla en başından beri ütopya bir hayal, kurgu olarak ideal bir devlet ve toplum yaratmayı amaçlar. O zaman ütopyanın temel amacı var olan bir toplumsal yaşam ve düzenden tamamen farklı bir düzen sunmayı amaçlar. Var olan düzene bir alternatif sunan olarak ütopyalar, toplumsal ilerlemeye bir itici güç olarak düşünülebilir.
Bazı araştırmacılar ise ütopyanın “biçim”, “içerik” ve “işlev”i üzerinde dururlar. Burada biçim “ideal birliği”, içerik “iyi toplumu” işlev ise “itici rolü” açıklar.
3. BÖLÜM: Tarih Boyunca Ütopyalar:
Bu kelime ilk defa More tarafından kullanılmış olsa da Ütopyaya benzer hayal ve yaşam umutları insanlık tarihi kadar eski ve Dünya’nın her yerindeki toplumlarda görülür.
Platon’un Timaios adlı kitabında anlattığı “Atlantis”, Mezopotamya’da “Kötülük olmayan diyar”, Antik Çağda “Altın Çağ”, Miletli Hippodamos’un Eşitlikçi Kenti, Kadıköylü Phaleas’ın Eşitlikçi Devleti, Lukianos’un Ütopyalar Diyarına Yolculuk’u, Jambulos’un“Güneş Adaları”, Hindistan’da “Mahabharata”, Taocu “Mükemmel Erdem Çağı”, Farabi El-Medinetü‘l-Fazıla (Erdemli Şehir), Yahudi ve İslam inancında “Mesih”, İspanyol Kökenli “El Dorado”, Himalayalarda “Shangri-La” örnek verilebilir.
Söylencelerin ve efsanelerin birbirine karıştığı, insanlık tarihi kadar eski, tüm kültür ve toplumlarda rastlanabilen toplumun iyilerden oluştuğu, insanların barış, mutluluk içinde yaşadığı, sevgi dolu bir toplumu ifade eder. Bu çağ, dönem “Altın Çağ” olarak ifade edilir. Onlara göre insanoğlu uzun bir döne boyunca özgür ve mutlu yaşamıştır. Sonrasında ise ahlaki çürüme bozulma yaşanmıştır.
Tarihte yazının bulunmasıyla birlikte ilk ütopik yazına Sümerlilerde rastlanır.
Sümerlerin Altın Çağı:
Sümerlerin günümüze kadar korunabilmiş tabletlerinden elde edilen
bilgilere göre bir şairin yazdığı, insanların barış ve mutluluk içinde yaşadığı
Altın Çağ’ı anlatan “Enmerkar ve Aratta Ülkesi Destanı”dır.
Bir varmış bir yokmuş, yılan yokmuş, akrep yokmuş
Sırtlan yokmuş, aslan yokmuş
Ne yabani köpek varmış, ne de kurt
Ne korku varmış, ne de dehşet
İnsanın rakibi yokmuş
Bir zamanlar Şubur ve Hamazi ülkelerinde
Çok(?)-dilli Sümer, prensliğin kutsal yasalarının yüce ülkesi
Uri, gerekli her şeyin sağlandığı ülke,
Güvenlik içinde dinlenen Martu ülkesi
Bütün evren, birlik(?) içindeki halklar
Enlil’de tek bir dilde şükrederlermiş
Çok(?)-dilli Sümer, prensliğin kutsal yasalarının yüce ülkesi
Uri, gerekli her şeyin sağlandığı ülke,
Güvenlik içinde dinlenen Martu ülkesi
Bütün evren, birlik(?) içindeki halklar
Enlil’de tek bir dilde şükrederlermiş
Yunan ve Roma Mitolojisinde Altın Çağ:
Yunanlıların ünlü şairi Hesiodos “İşler ve Günler” adlı eserinde başlangıçta her şeyin mükemmel olduğu bir dünya düzeninden bahseder. Bu ilk soya “ALTIN SOY” adı verilir. Ancak bu soy (toplum) zamanla dejenere olur. Hesiodos birbiri ardına beş insan soyunu anlatır. Bunlar sırasıyla: Altın Soy, Gümüş Soy, Tunç Soy, Tanrısal Kahramanlar Soyu ve Demir Soyu.
ALTIN SOY:Chronus’un egemenliği sırasında, ölümsüz tanrılar ilk insan
soyunu yaratmışlar. Buna “Altın Soy” deniyor. Bereketli topraklarında tanrılar
gibi yaşarmış ilk insan soyu. Mutluluk içinde yaşar, mutluluk içinde ölür,
sonra toprağı ve insanları koruyan birer minik cine dönüşürlermiş.
Kronos göklerin hakimiyken ölümlüler “ALTIN”dan yaratıldı
İnsanların hiçbir sıkıntısı yoktu, aynı tanrılar gibi.
Acıları, dertleri yoktu, uğursuz yaşlılıkta gelmiyordu.
Kollarıyla bacajkları aynı gençliklerindeki gibiydi.
Sofralarda keyiflenip duruyorlardı
Ölümleri tatlı bir uyku gibiydi
Dünyadaki her şey insanlara aitti
Topraktan bir sürü şey alınıyor,
İnsanlar da tarlalarında oturup
Bunlardan faydalanarak yaşıyorlardı
İnsanlar ölmeye başladıklarında
ve toprağa karıştıklarında
Zeus’un isteğiyle iyi bir cine dönüştüler
Toprakları ve yaşayan insanları koruyorlardı
Böylece güzel bir ün kazanmışlardı
Dünyadaki her şey insanlara aitti
Topraktan bir sürü şey alınıyor,
İnsanlar da tarlalarında oturup
Bunlardan faydalanarak yaşıyorlardı
İnsanlar ölmeye başladıklarında
ve toprağa karıştıklarında
Zeus’un isteğiyle iyi bir cine dönüştüler
Toprakları ve yaşayan insanları koruyorlardı
Böylece güzel bir ün kazanmışlardı
GÜMÜŞ SOY: Sonra “Gümüş Soy”u yaratmış tanrılar. Gümüş Soy, Altın Soy
kadar zeki değilmiş. Aptallıklarıyla başlarını derde sokar, tanrılara saygısız
davranırlarmış. Zeus bunu saygısızlık olarak nitelendirmiş ve onları yeraltı
cinlerine dönüştürüp toprağın altına gömmüş.
Ardından Olympos’ta oturanlar tarafından ikinci soy,
Yani gümüşten olanı yaratıldı.
Vücutları ve akılları altın soydan gelenlerden çok farklıydı
Çocuklar yüz sene boyunca çocuk olarak kalıyorlardı
TUNÇ SOYU: Sonra “Gümüş Soy”u yaratmış tanrılar. Gümüş Soy, Altın Soy
kadar zeki değilmiş. Aptallıklarıyla başlarını derde sokar, tanrılara saygısız
davranırlarmış. Zeus bunu saygısızlık olarak nitelendirmiş ve onları yeraltı
cinlerine dönüştürüp toprağın altına gömmüş.
Sonra tanrıların efendisi Zeus
Üçüncü bir soy yarattı,
Tunç soydan gelenler gümüş soydakilere hiç benzemezdi
Aynı bir ağaç gibi kuvvetli ve konkunçtular
Tek yaptıkları diğerlerini öldürüp, suç işlemekti
Kendi kendilerini yok ettiler ve öteki yaşama
gittiler
Hades’in soğuk karanlıklarına giderken isimlerini bu dünyada bırakmadılar
Kara ölüm rüzgarlarıyla çekti onları yanına
Onlar da yaşamın ışıltısını bırakıp gitmek zorunda kaldılar
Hades’in soğuk karanlıklarına giderken isimlerini bu dünyada bırakmadılar
Kara ölüm rüzgarlarıyla çekti onları yanına
Onlar da yaşamın ışıltısını bırakıp gitmek zorunda kaldılar
TANRISAL KAHRAMANLAR SOYU: Yunan mitolojisinde sıklıkla anlatılan tanrısal varlık ve kahramanlar bu soydandır. Diğer nesillerdeki düşüşün aksine bu nesil mutlu ve ölümsüz olarak yaşamaktadır.
Kronosun oğlu Zeus yeni bir soy daha yarattı
Bu soy öncekilerden daha cesur ve dürüsttü
Onlara yarı kahramanlar denirdi
Evet bizden önce bu topraklarda yaşayanlar onlardı
Her şeyi kapatan ölüm yorganına sarıldılar
Kronos’un oğlu Zeus bazılarına da insanların çok uzağında
Dünya’nın kapılarında mutlu ve ölümsüz bir yaşam sundu
Şimdi onlar, oralarda mutlu, mesut bir yaşam sürüyorlar
Derin Okeanos’un altında
Çiçekler ve meyveler veren toprak
Yılda üç defa cesur insanlara ürünler sunar
Çiçekler ve meyveler veren toprak
Yılda üç defa cesur insanlara ürünler sunar
DEMİR SOY: Bu soy ise Hesiodos’a göre içinde yaşadığı soydur. Bu soy
içinde yaşamaktan pişmanlık duymaktadır. Zeus’un bu soyu yok edeceğine inanır.
İnsanoğullarının beşinci soyuna gelince,
keşke o soydakilerden biri olsaydım ben,
keşke daha önce ölsem, ya da doğmasaydım!
çünkü bu beşinci soy demir soyudur.
Onlar gündüzleri didinir, ezilirler,
geceleri kıvranır dururlar
tanrıların yolladığı türlü dertlerde.
belalarla karışık biraz sevinçtir bulabildikleri.
Ama bir gün gelecek, Zeus, Kronos’un oğlu
bu ölümlü insan soyunu da yok ediverecek.
O zaman ak saçlı insanlar soyu gelecek,
o zaman ne baba oğullarına benzeyecek,
ne de oğulları babalarına,
ne ev sahibi konuğunu bilecek, sevecek,
ne dost dostunu, ne kardeş kardeşini bugünkü gibi.
Yaşlanır yaşlanmaz hor görülecek ana, baba,
kaba kaba çatacaklar onlara.
Tanrı saygısı nedir bilmeyecek bu mutsuzlar,
karınlarını doyuranların karınlarını doyurmayacaklar.
Ne yeminin değeri kalacak, ne doğrunun, ne iyinin,
yalnız kötülere, azgınlara gidecek saygıları,
bak güçlünün olacak yalnız, vicdan kalmayacak.
Kötü insan saldıracak iyi insana, yalana dolana kaçıp, antlarını çiğneyecekler,
zavallı insanların ayaklarına dolanacak
kıskançlığın kem gözleri, kem dilleri.
O zaman bırakıp yeryüzünü Olympos’a gidecek
insanları bırakıp tanrılara sığınacak
ak yüzlü, ak alınlı Aidos’lar, Nemesis’ler
yalnız acılar kalacak ölümlü insanlara,
çare bulunmaz olacak kötülüklere karşı.
Elbette ütopya geleneği sadece Sümerliler ve Yunan ve Roma’da değil yukarıda bahsi geçtiği şekilde hemen hemen bütün halkların efsanelerinde ve yazınlarında az çok görülür.
Antikçağ sonrasında hrıstiyanlık ile birlikte ortaya çıkan
“Bin Yıl” inancı ve Augustunis’in ideal toplum ve devletin ancak tanrısal
buyruk ve Hristiyan ahlakı ile gerçekleşeceğini anlatan ünlü eseri “Tanrı
Devleti”de bir ütopya eseridir. İdeal tolumun ancak erdemli ve adil bir
yönetici ile sağlanacağını anlatan Farbi’nin El Medinetül Fazıla (Erdemli
Şehir) adlı eseri bu İslam Dünyası’ndaki ütopyalara örnek olabilir.
Bütün bu ütopyaları Rönesans ile birlikte ütopik sosyalist
otopya ve kominler takip etti. İşte bu noktada Ortaçağ ütopya hayallerinin
ve tasarımlarının bir başka durak
noktası Thomas More’ın 1516 tarihinde Ütopya (Bir Ulusun En jyi
Devleti ve Yeni Utopia Adası Üzerine) adlı kitabı oldu. Çünkü sonrasında bir ütopya
geleneği ortaya çıkacaktı.
Bu ütopya geleneğine
örnekler verecek olursak: FranyoisRabelais,Gargantua (1532), AntonioFrancescoDoni
(Dünyalar, 1552/3), Philip Sidney (Arcadia 1590), TommasoCampanella (Güneş
Ülkesi,1602), Johann ValentinAndreae (Christiano Polis Devletinin Tasviri, 1619),
Robert Burton (Melankolinin Anatomisi, 1621), Francis Bacon, (Yeni
Atlantis,1627), Levania, SamuelHartlib/GabrielPlattes (Meşhur
MacariaKrallzgznzn Tasviri, 1641), James Harrington (Oceana Devleti, 1656), Cyrano
de Bergerac (OtekiDunya ya da Ayzn ya da Guneo$in Devlet ve jmparatorluklan,
1657), Jonathan Swift (Gulliver'in Gezileri 1726), Voltaire (Micromegas 1752), Jean-Jacques
Rousseau Toplum Sözleşmesi (1762), Lord William Carisdall (Lord William
Carisdall'mjkarya 'ya Yolculugu ve Seruvenleri, 1840), Saint-Simon (Avrupa
Toplumunun Yeniden Orgutlenmesine Dair, 1814), Karl Marx ve Friedrich Engels
(Komunist Manifesto 1848), H. G. Wells (Çağdaş Bir Utopya, 1904/5), James
Hilton (Kayıp Ufuk, 1933) burada başlıca olarak söylenebilecek ütopya
eserleridir.
4. BÖLÜM: Platon, More, CampanellaveBacon’ın Ütopyaları
Tarihteki en ünlü ütopya tasarımcıları kimlerdir diye sorarsak dört kişinin adını vermek olasıdır. Bunlar: Platon (Devlet), Thomas More (Ütopya), TommasoCampanella (Güneş Ülkesi) , Francis Bacon (Yeni Atlantis)
Bu yazarları diğer ütopyacılardan ayıran en önemli etken ideal toplum ve devleti yaşadıkları döneme en uygun şekilde tasarlamış olmalarıdır.
Bu dört yazarın ütopyalarının genel özelliklerine bakacak olursak, İyi bir toplum sistematik bir biçimde kurulmuştur. Bütün kurumlar insan mutluluğu ve düzeni için en iyi şekilde kurgulanmış, hiçbir şey şansa bırakılmamıştır. Kent (devlet) işlevseldir ve aslında yeryüzündeki cennettir. Kentte (devlet) barış, mutluluk ve huzur hakimdir. Özel mülkiyet yoktur (Platon’da özel mülkiyet vardır) veya en aza indirilmiştir. Yasalar ve kurumlar tanrısal ahlaka uygundur. Halk tamamiyle kanun idaresi ve denetimi altında mükemmel bir düzende çalışır ve yaşarlar. Toplumsal düzeni bozacak bütün gayri ahlaki unsurlar göz ardı edilmiş veya ortadan kaldırılmıştır. Bunların nasıl ortadan kaldırılabildiği tam olarak yazarlar tarafından açıklanamasa da bir şekilde aşılmış ve mükemmel düzene ulaşılmış olduğu kabul edilmiştir. Bir anlamda Ütopya’da zaman durmuştur.
Ütopyacılar elbette bunları düşünürken kendi döneminde yaşadıkları toplumdaki aksaklıkları gözlemlemişler ve bunlara çare aramışlardır. Kurmuş olduklarını hayal ettikleri düzende işte bu aksaklıkların olmadıklarını varsaymışlardır. İlginçtir, belki de hayal ettiklerini kendi toplumlarında gerçekleştirmenin olanaksız olacağını düşündüklerinden yer, mekan olarak,
More, Campanella ve Bacon tarafından yaratılan ütopyalarda deniz aşırı yerler ve adalar seçilmiştir. Bu özelliğiyle dış etkiye kapalılık esastır.Platon ise ütopyasını yaşadığı yer olan Atina’da kurgulamıştır.
Şimdi kısaca bu ütopyaları inceleyelim.
Tarihte ilk kapsamlı ütopya teorisini geliştirmiş olan kişi Platon’dur. Platon MÖ 427-347 yaşamıştır. Bu yıllar Atina’nın büyük ihtişamının sonlarına ve şiddetli karışıklıklara denk gelmektedir.
MÖ 431-404 yılları arasında Atina’nın Sparta ve Pelonopez birliğine karşı yürüttüğü savaş ve sonunda Atina’nın yenilmesi ile birlikte Spartalılar tarafından Atina’da Otuzlar Oligarşinin kuruldu. Bir yıl sonra bu hükümet yerini demokratik hükümete bırakmasına rağmen siyasi karışıklıklar içerisinde hocası Sokrates idam edilir (MÖ.399).
Bundan etkilenen Platon Atina’yı terk ederek aldığı bir davet üzerine Syrakusa’ ya gider (Sicilya). Burada erdemli(filozof) krallar tarafından yönetilecek, adil bir devlet yönetimi çabasına girişir ancak kralın uygulamaları ile hayal kırıklığına uğrar, halkın ve kralın tepkisiyle başarılı olamaz. Sonrasında uzun bir dönem sonra tekrar Atina’ya dönerek İdeal Devletini şekillendirir.(MÖ 380)Platon burada aynı zamanda ideal kenti tasvir eder. Platon, ütopyasını yani devletini kent temelli olarak kurar. Devletin yönetimi, idaresi aslında bir kentin yönetimidir. Devletin kimlerden oluşacağı, görevlerin taksimi, insanlar arasındaki ilişkiler gibi temel hususlar aynı zamanda bir kentte yaşamanın temel ilkelerini işaret eder.
Eserin ana omurgasını kent bilinci, kentte yaşama üstüne düşünce oluşturur. Örneğin, şehirde kimlerin, hangi iş sahiplerinin yer alacağı uzun uzadıya konuşulur ve şehrin büyük bir çeşitliliği barındırması üzerinde durulur.
Platon’un ideal devletin insanlar üç sınıfa ayrılır. Bunlar koruyucular, savaşçılar ve üreticiler olmak üzere oluşturulan üçlü bir sınıf yapısına sahiptir. Bu sınıf yapısında savaşçılar koruyucuların ya da bir diğer değişle yönetici olan filozofların yardımcıları konumunda olup, kallipolisin güvenliğinden sorumludurlar. Üreticiler ise bu ideal toplumdaki tüm maddi ürün ve malların dağıtım ile uğraşan kesimdir. Bu sınıf yalnızca ücret karşılığı çalışan bir kesimden değil, aynı zamanda tarımla uğraşan çiftçi ve köylülerden, kendi adına çalışan her türlü serbest meslek sahiplerinden, üretilen malları pazarlayan veya değişimini yapan tüccarlardan, her türlü büyük-küçük esnafı ve üreticilerden de oluşmaktadır.
Bu toplumda her sınıfın bir erdemi vardır. Üretici sınıfının erdemi kanaatkâr olmak, koruyucu sınıfının erdemi cesaret, yöneticilerin erdemi ise bilgeliktir.
Aslında bu üç sınıflı
toplum yapısı Platon’un Ruh anlayışıyla uyumludur. Platon’a “Ruh” göre üç
parçalı bir yapı sergiler;
a) Akıllı parça (tologistikon). Akıllı parça ise insan vücudunda kafaya karşılık gelen parçadır ve ruhtaki tüm düşünsel etkinliklerin merkezidir. Aklın ruhlarına hâkim olduğu insanlar ise İdealarIn bilgisine ulaşıp, onları görürler ve onların bilgisiyle hareket ederler. Bu sınıf yöneticiler yani bilgelerdir.
b) Yürekli-atılgan parça (totumoeides). Kendisini büyük ölçüde öfkeyle ve atılganlıkla dışa vuran yürekli parça ise insan vücudunda kalbe karşılık gelir. Ruhlarına öfkeli parçanın hâkim olduğu insanlar ise doğru sanı (alêthês doksa) ile karar verip ona göre eylemde bulunurlar. Bu sınıf koruyucular yani askerlerdir.
c) İştah duyan, arzulayan parça (toepitymetikon). İştah duyan arzulayan parça, her tür hazzın ve acının doğduğu yerdir ve insan vücudunda mideye ya da diyaframa karşılık gelir. Ruhları iştah kısmı ile yönetilen kimseler ancak sanılara (doksa) hatta gölgelerin gölgelerinin sanısına sahiptirler. Bu sınıf üreticilerdir.
a) Akıllı parça (tologistikon). Akıllı parça ise insan vücudunda kafaya karşılık gelen parçadır ve ruhtaki tüm düşünsel etkinliklerin merkezidir. Aklın ruhlarına hâkim olduğu insanlar ise İdealarIn bilgisine ulaşıp, onları görürler ve onların bilgisiyle hareket ederler. Bu sınıf yöneticiler yani bilgelerdir.
b) Yürekli-atılgan parça (totumoeides). Kendisini büyük ölçüde öfkeyle ve atılganlıkla dışa vuran yürekli parça ise insan vücudunda kalbe karşılık gelir. Ruhlarına öfkeli parçanın hâkim olduğu insanlar ise doğru sanı (alêthês doksa) ile karar verip ona göre eylemde bulunurlar. Bu sınıf koruyucular yani askerlerdir.
c) İştah duyan, arzulayan parça (toepitymetikon). İştah duyan arzulayan parça, her tür hazzın ve acının doğduğu yerdir ve insan vücudunda mideye ya da diyaframa karşılık gelir. Ruhları iştah kısmı ile yönetilen kimseler ancak sanılara (doksa) hatta gölgelerin gölgelerinin sanısına sahiptirler. Bu sınıf üreticilerdir.
Tarihte ikinci büyük Ütopyacı ve Ütopya kelimesini üreten kişi İngiliz
siyasetçi ve devlet adamı Thomas More’dır.(1478-1535)More’ın yaşadığı dönemde
İngiltere’de siyasi, dini ve ekonomik sıkıntılar ile boğuşuyordu. Rönesans
dönemi yazarı olan More hümanist bir kişiliğe sahipti. Aynı zamanda devlet
yönetimine yaptığı eleştiriler nedeniyle kral VII Henry ile arası bozulmuştur.
Bu dönemde Avrupa’da resmi görevli olarak seyahatlere çıkmıştır. Erasmus ile
tanışmıştır.
Ütopya (1516) adlı eseri hayali bir ada üzerinde kurulu kurgusal bir yönetimdir. Eserin birinci bölümünde ekonomi, siyasi ve sosyal hayata dair analizler ve çözüm yollarını tartışır. İkinci bölümde ise Ütopyasını anlatır. More kitabında ideal toplumunu kendisi anlatmaz. Hayali Hythlodeus adında bir kişi anlatır. Ütopyasını anaysa, toplum düzeni, ahlak öğretisi, dış politika ve inanç sistemi üzerine kurgular
More’ın Ütopyası yazıldığı ve sonrasındaki dönemlerde oldukça tartışılmıştır. Kitapta anlattığı toplum (halk) Hristiyanlığı bilmemekte ve bir yönüyle Hristiyanlık öncesi pagan inanışına sahiptir. Bu nedenle More tanrı tanımazlıkla suçlanmıştır. Ayrıca kurguladığı toplumun sınıfsız ve özel mülkiyetsiz olması gibi nedenlerle 19. Yüzyılda komünist ideolojiye benzetilip bazı yazarlarca “ütopik sosyalistlerin babası” nitelemesi yapılmıştır.
TommasoCampanella (1568-1639) İtalyan düşünür ve yazar “Güneş Ülkesi” adlı ütopya eserini 1602 tarihinde yazmıştır. Görüşleri ve siyasi olaylara karışması nedeniyle 27 yıl hapishanede yatmış ve işkence görmüştür.
Güneş Ülkesi Cenove’lı bir kaptanın ağzından anlatılır. Güney Denizi’nde bir yerdedir. Komşularının olmaması onun bir ada olduğu izlenimini verir. Devlet hiyerarşik bir şekilde yönetilir. En tepede Metafizukus adında bir yönetici vardır. Güneş ülkesinin mimarisi çok ilginçtir. Ülke (Kent) yetmişer adımlık düzlüklerden oluşan yedi çemberden oluşur. Her duvarın kütüphane, müze vb amaçlarda düzenlenmiş işlevleri vardır. Duvarlarda tarih, biyoloj, teknik ve benzeri konularda görseller bulunur. Toplumda bedensel ve zihinsel gelişime çok önem verilir. Herkes eğitim alır. Bencilliğin nedeni olarak özel mülkiyet görüldüğü için kişisel mülk yoktur. Ortaklaşa bir yaşam modeli vardır. Her şey en ince ayrıntısına kadar planlamıştır. Ancak herkes mutludur. Companella kapalı toplumların ilerleyemeyeceğini düşünmüş olacak ki toplumsal ve bilimsel ilerlemeyi sağlayabilmek, kapalılığı aşmak amacıyla, Güneş Ülkesi’nden sık sık dünyanın dört bir yanına araştırmacılar yollanır.
Güneş ülkesinde en ilginç olan şey ise: Platon’da görülen yöneticilerin eşlerininin ve çocuklarının ortak olması düşüncesi burada toplumun geneline yayılmasıdır. Çocuklar toplum tarafından ortaklaşa büyütülür. Bunun amacı toplumun geneline yayılan ortak kan bağıyla, barış ve mutluluğun sağlanacağı düşüncesidir.
Francis Bacon ve Yeni Atlantis: (1561-1626) İngiliz devlet adamı, filozof, yazar ve felsefecisidir. Rönesanstanyeni çağa geçişte önemli bir düşünür olarak yer almıştır. Doğanın anlaşılması, yorumlanması için bilimsel düşüncenin önemini kavramış ve bununla ilgili eserler vermiştir. Yeni Atlantis Bacon'ının ideal toplum düzenini yansıttığı eseridir. 1624 yılında yazılmış, 1627’de basılmıştır. Yeni Atlantis, adından da anlaşılacağı üzere antik çağda “Atlantis” olarak bilinen Platon’un “Timaios” ve “Kritias” adlı eserlerinde anlatılan, çağının çok ilerisindeki bir devletle ilişkilidir. Gerçektende Bacon Yeni Atlantis’te bize bir “Bilim Toplumu” modeli çizer. Her ne kadar More’ınÜtopya”sındaki hayata, ekonomi ve devlet yönetimine dair anlatılar bulunsa da Yeni Atlantis’in en önemli figürü bir bilim merkezi olan “Süleyman’ın Evi”dir.
Yeni Atlantis, coğrafi keşiflerle birlikte kıtalar arasında seyahat eden, ticaret yapan bir grup denizcinin yolunu kaybetmesi sonucunda Bensalem (Yeni Atlantis) adındaki ülkeye varmasıyla başlar . Barışçıl bir şekilde karşılanırlar. Hasta olanlar tadavi edilir, yiyecek verilir ve ihtiyaçları karşılanır. Bu sırada hepsi “Yabancılar Evi” adı verilen yerde kalırlar. Kendileriyle sonrasında Hristiyan bir rahip ilgilenir ve denizcilerle sohbet ederek toplumu ve ülkesi ile ilgili bilgi verir.
Yeni Atlantis’te de diğer
ütopyalarda da olduğu üzere eşitlikçi, barışçı ve mutlu bir toplum resmi
çizilir. Ancak her ne kadar dışa kapalı olsalar da bu toplumun temelinde ki
ilerleme bilimsel gelişmelere bağlı olduğu için tüm Dünya’ya araştırma gemileri
gönderilerek bilimsel gelişmeler takip edilir. Benselam’ın merkezinde bir bilim
akademisi bulunur(Süleyman’ın Evi). Burada her türlü bilimsel ve teknik işler
yapılır. Madenler çıkartılır, deneyler yapılır. Makineler imal edilir. Bir nevi
yarı özerk bir kuruluştur.
Bacon’ın Yeni Atlantis’in en önemli figürlerinden birisi Kral Süleyman’ı bilmeleri ve Hristiyan olmalarıdır. Kitapta bana göre anlatılan bilim dışındaki en önemli şey. Gökten bir ışık hüzmesiyle İncil’in indirilişidir. Bazı zamanlarda ateizmle suçlanan Bacon’ın bunu reddetmesi ve yine dine dayalı bir toplum modeli seçmesi belki de pagan inanışına dayalı bir din modeline göre daha kolaydır.
Çeşitli yorumcular
tarafından Bilim Evi (Süleyman’ın Evi), masonluktaki Süleyman Tapınağı’yla veya Royal Society ile ilişkilendirilmiştir.
Sonuç olarak Ütopya geleneğini yansıtan bu klasik üç eser incelendiğinde ortak noktalarının özel mülkiyetin olmayışı, paranın kullanılmaması, barışçıl olmaları, eğitime önem vermeleri, mutlak krallıkla yönetilmemeleri gösterilebilir.
5. BÖLÜM: Çağdaş ütopyaya doğru…Ütopya sosyal ve
siyasal bir teori midir?
Bu soruya yanıt vermek güçtür. Çünkü bireysel farklılıklar, etnik farklılıklar, inanç farklılıkları, gelenek ve eşitsizlikler, hırs ve tutkular, istek ve arzular, açgözlülük, para ve mevki hırsı nasıl olup ta nasıl bir eğitim ve ahlakla bu sorunlar aşılabilir. Bunun yanıtını vermek güçtür.
Klasik olarak adlandırılabilecek ütopyaların en önemli özelliği toplumda olağanüstü bir toplumsal düzen, tekdüzelik, boyun eğme, dinsel birliktelik, uyumlu yurttaşların yerini çağdaş ütopyalarda, isteklerini özgürce ifade edebilen özgür bireylere ve din, dil ve ırk çeşitliliğine dayanan eşitlikçi bir toplum idealine bırakmıştır. Bu yönüyle çağdaş ütopyalar yaşanılan çağın ürünü olduğuna göre toplumsal gerçekliğin değişmesi, gelişme ve ilerlemeye açıktır.
Çağdaş olarak adlandırılabilecek en önemli ütopya düşüncesi baskıcı, totoliter krallık rejimleri sonrası aydınlanma düşüncesi ve felsefenin de etkisiyle dinsel boyunduruktan kurtulmuş ve bireyi esas alan eşitlikçi bir toplum kurma iddiasında olan sosyalist ütopyadır. Burada kapsamını sınırlayarak sosyal, siyasal ve ekonomik bir değişim öngören sosyalist ütopyaya değinmek istiyorum. Sosyalizmi en genel biçimiyle kapitalizmden farklı olarak üretim araçlarında özel mülkiyetin yerine ortak mülkiyetin ve kâr için üretimin yerine kullanım için planlı üretimin bulunduğu bir sistem olarak tanımlamak mümkündür. Kapitalist sistem ise özellikle, sanayi devriminin başlaması ve fabrika sisteminin gelişmesi ile henüz güçlenmeye başladığı zamandan itibaren kimi çevrelerce verimsiz, israfçı, akıl dışı ya da adaletsiz olma gibi eleştirilere maruz kalmıştır. Özellikle Fransa'da ComteHenri de SaintSimon ile Charles Fourier ve İngiltere'de Robert Owen gibi isimler Marksizm öncesindeki sosyalist düşüncenin öncüleri ve belli bir eylem programıyla takipçilere sahip kapitalizm karşıtı bir siyasal akımın temsilcileri halini almışlardır.
St. Simon, Fourier ve Owen tarafından ortaya konan ütopyaların
paylaştıkları en önemli ilke kapitalizmin ortadan kaldırılmasıdır. Ancak sınıf
mücadelesinin dışında bu mücadele bireyseldir. Karl Marx ise bu mücadeleye
sınıf mücadelesini dahil eder. Çoğunlukla Marksizm öncesi sosyalistler “Ütopik
Sosyalistler” olarak itham edilir. Bu anlamada Marx bilimsel sosyalizmin
yaratıcısıdır.
Çünkü kendisine göre:
Çünkü kendisine göre:
Sosyalizm bir ütopya ise bu ütopyacı deney 1917 yılında Sovyetlerde başlamış ve 1980’li yıllara kadar sürmüştür. Deney baskıcı ve totoliter bir yönetim anlayışı batının gerisinde kalmış bir ekonomi, insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı bir şekilde son buldu. Belkide Sovyet Marksist Leninist ütopya bir antiütopya (distopya) halini almıştı. Bu baskıcı yönüyle George Orwell’in 1984 distopyasından ne farkı kalmıştı?
Bu başarısız deneme ütopyanın sonu mudur?
Elbette hayır…
Karl Popper ütopyanın akla uygun olması gerektiğini ama amaçlarının bilimsel olarak belirlenemeyeceğini savunur. Ütopya için şöyle demektedir: “En iyi niyetleri taşısa bile, yeryüzünü cennet yapma düşüncesi (ütopyacılık), onu sadece bir cehenneme dönüştürür –sadece, insan, kendi türdeşleri için cehennemi hazırlamış olur.”
Sonuçta Popperütopyacılığın diktatörlük ile sonuçlanacağını savunur. Bu bağlamda liberalizm Liberalizm bireyselliği ön plana çıkardığından ve açık bir toplum yanlısı olduğundan ütopyaya şiddetle karşı çıkar. Bunun iki gerekçesi olduğu söylenebilir. Birincisi serbest teşebbüsün engellenmesi, ikincisi ise özgürlüklerin kısıtlanması söz konusudur.
Sonuçta ütopya dışa açıklığı değil, kapalılığı getirmektedir.
Sonuç:
Çağlar boyunca insanın en büyük özlemi barışçıl, mutlu bir dünya kurmak olmuştur. Eski efsane ve mitlerden anlaşıldığı üzere, Ütopya düşüncesi insanlık tarihi kadar eskidir.Ütopya, kaynağını insanoğlunun elde edemediği ve sürekli amaçladığı adalet, barış ve mutluluktan almaktadır. Kimisi bunu siyasal bir otoritenin gölgesinde olacağını var sayarken, kimileri ise yaşadığı toplumun, siyasi rejimin dışında uzak diyarlarda ütopyasını kurgulamıştır. Tüm toplumu dönüştürmeyi düşünmek elbette büyük bir hayaldir.
Sorun şudur ki: Ütopya toplumsal bir düzeni hedeflediği halde, bireysel düzenin nasıl sağlanacağı yanıtlanamamış bir soru olarak durmaktadır.
Yine ütopyalarda farklı din, mezhep, inanç, etnik köken, eğitim ve gelir farklılıklarının nasıl aşılabileceği konusunda yeterli yanıt bulunamamaktadır.
Zaten bu hayali yönüyle ütopyalar vardır. Belki de
ütopyalar olmayacak olanın düşlenmesidir.
Sonuç olarak asıl olan bireysel gelişim ve dönüşümdür. İnsanın yazgısı (kaderi) kendi elindedir. Umut ancak eylemde bulunur. İnsan özneldir. Kişinin kendisini yaşatacak tek şeyi edimleridir. Belki de bireyden yola çıkmak en doğrusudur.
Sonuç ne olursa olsun ütopya da olsa insanlar arasında yaşatılan bir ülkü birliği insanlık adına itici bir güçtür.
MUSTAFA YAVUZER
22.09.2016
Sonuç olarak asıl olan bireysel gelişim ve dönüşümdür. İnsanın yazgısı (kaderi) kendi elindedir. Umut ancak eylemde bulunur. İnsan özneldir. Kişinin kendisini yaşatacak tek şeyi edimleridir. Belki de bireyden yola çıkmak en doğrusudur.
Sonuç ne olursa olsun ütopya da olsa insanlar arasında yaşatılan bir ülkü birliği insanlık adına itici bir güçtür.
MUSTAFA YAVUZER
22.09.2016
KAYNAKÇA
·
Ütopyacılık, Krishan Kumar, İmge
Kitapevi,2005
·
İlkçağ Ütopyaları (Mükemmel Toplum ve İlk
Devlet Teorileri),Sadık Usta, Kaynak Yayınları,2015
·
Kentin Tükenişi ve Ütopyalar, Kıvılcım
Akkoyunlu Ertan Amme İdaresi Dergisi Cilt 36, Sayı 2, 2003
·
ÜTOPYA: Mekan ve Kentin İdeal Formu, Koksal ALVER Sosyoloji
Dergisi, Sayı18, 2009
·
Ütopya Üzerine
Genel Bir İnceleme, Murad Omay Sosyoloji Dergisi Sayı 18, 2009
·
Devlet, Platon, İş Bankası Kültür
Yayınları
·
Ütopya, Thomas More, Bordo Siyah Yay, 2014
·
Güneş Ülkesi, TommasoCampanella, Bordo
Siyah Yay, 2014
·
Yeni Atlantis, Francis Bacon, Bordo Siyah
Yay, 2014
·
Platon’un İdeal Toplum Modelinde
Köleler/Kölelik, Nihal Petek BOYACI, Klikya Felsefe Dergisi, 2014/1
·
http://www.felsefe.gen.tr/filozoflar/platon_un_ruh_anlayisi_ve_ruhun_ic_duzeni_nedir_ne_demektir.asp
·
Ütopik ve Bilimsel Sosyalizm: St. Simon,
Fourier, Owen ve Marx, http://www.acikders.org.tr/pluginfile.php/2778/mod_resource/content/2/11.Hafta%20-%20%C3%9Ctopik%20ve%20Bilimsel%20Sosyalizm%3B%20St.%20Simon%2C%20Fourier%2C%20Owen%2C%20Marx.pdf
·
Liberallere Karşı Ütopya Düşüncesi http://www.bilgidergi.com/uploads/1999CeviriYildirim.pdf
Yorumlar
Yorum Gönder