Ahlak kuralları bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyler. Bu kurallar kaynağını toplumların kültürlerinden ve inanışlarından alır.
Alfred Ayer, ahlaki yargıları "sahte kelimeler" olarak tanımlar. Sonuçta tüm ahlaki tanımlamalarımız, kabullenişlerimiz ancak bizim niyetimizi ortaya koyar.
Tüm çağlarda filozoflar, siyasetçiler, dini otoriteler, kendi değerlerini, ahlaki yargılarını, kabullenişlerini genelleştirmişler evrensel boyutta bir ahlak anlayışını doğrulamaya çalışmışlardır.
Burada kabullendiğimiz her türlü dogmatik ahlaktan söz ediyorum.
Bu Tanrısal bir ahlak. İnsanların genelinin düşündüğü üzere yaratıcının oturup bizim için neyin iyi, neyin doğru olduğunu düşündüğü ve bize bildirdiği düşğndüğümüz, inandığımız bir ahlak yargısından bahsediyorum.
Ve ahlaksız otoritenin gücü elinde tutabilmek için bizi zorladığı bir ahlaktan bahsediyorum.
Ve hatta evrensel bir ahlak yasasını -aklın egemenliğini de işin içine katarak- öngörerek işi bir ölçüde kotaran Kant'a da katılmadığımı söylüyorum.
Nietzcshe ahlaksal gerçekliği reddeder. "Ahlaksal gerçeklik diye bir şey yoktur. Ahlaksal yargının dinsel yargı ile ortak yanı olmayan gerçekliklere inanmasıdır"(1) diyerek insanların metafizik gerçekliği yaşamlarına rehber ettiklerini söyler.
Elbette bunun daha ötesi ve önemlisi bütün siyasal ve dini düzenler, kurumlar insanlara baskı kurarak bu kuralları benimsememizi emrederler.
Nietzcshe"Şimdiye kadar bütün etik düzenler o denli zavallı, o denli doğa dışı ki, eğer insanlığın üzerinde egemenlik kurmamış olsalardı, insanlık onları birer birer yok ederdi" (2) diyerek otoritenin egemenliğinden kurtularak ancak ahlaki yargıları yıkabileceğimizi söyler.
Ahlaki yargılar bir kabulleniş ise ve biz bunun farkına varıyorsak o zaman bu ahlakı neden reddedemiyoruz?
Dogmalardan kendimizi neden kurtaramıyoruz?
Geçmişin baskıcı siyasal düzenleri en azından aydınlanma çağını yaşayan dünyanın bir kısmında artık kalmadı ama neden aklı egemen kılamıyoruz?
Bizi kim engelliyor?
Elbette yanıtı çok basit: "Kendimiz" kendimizi engelliyoruz.
En büyük yalancı ve üç kağıtçı biziz.
Din, mevki, güç, rahat yaşama, zorunluluk bahanesiyle kendimize yalan söylüyoruz.
Sözü yine Nietzcshe'den bir alıntı ile bitirelim:
"İnsan kendine yalan söylüyor, bu yasalar için nedenler icat ediyor. Bu yasalara alıştığını, artık dünyanın başka türlü olmasını istemediğini kabul etmekten kaçıyor.
İşte egemen ahlakın ve dinin içinde yapılan, her zaman yapılmış olan budur.
Bütün çağların muhafazakarlarının büyük namussuzluğu:Tümü de katmerli yalancı onların"(3)
(1) Putların Alacakaranlığı.s.43
(2) Şen Bilim.s.25
(3) Şen Bilim s.49
Yorumlar
Yorum Gönder