İLERLEMENİN DOĞASI ÜZERİNE





İyi okullara gidiyoruz, iyi giyinip, iyi yemekler yiyoruz. Kendimizi modern diye tanımlıyoruz. Sonuçta kendimizle gurur duyuyoruz.  Hepsinden önemlisi iyiyi kendimizin bir öznesi haline getiriyoruz.

Siz buna modern yerine çağdaş  da diyebilirsiniz. Sorun şu ki bunu övünerek  ilerleme adına söylüyoruz. Eskiyi eskimiş olarak görüyoruz. Belki düşünsel belki sosyoloji belki psikolojik her neyse...

Eğitimli, bizim gibi insanlarla birlikte  insanlığında geliştiğini ve ileriye gittiğini düşünüyoruz. Kendimize benzeyenler çoğaldıkça ilerlemenin doğasına kendimizi kaptırıyoruz hele bir de zenginleşmenin -ki o bir fahişedir- getirdiği iyimserlik ile dünyamızı gündelik yaşamın gerçekleri üzerine kurguluyoruz.

Bana göre bütün bunlar ilerleme değil de modern köleliğin bir yansımasıdır. Evet  yaşamın gerçekleri olarak algıladığımız bu ilerleme olgusu  tam bir saçmalık. Bir adım ötesi dahi değil.

Benim veya bizim onlara verdiğimiz anlamın dışında bir gerçekliğe sahip değiller. 


Anlam kişiden kişiye değiştiği gibi, toplumdan topluma ve dönemden döneme de değişir. Değişen bir şeyin nasıl gerçekliği olabilir? Bu ne tür bir gerçeklik olabilir.

Eğer bir gerçeklik varsa  o da yaşanılan zamandaki sorunlara verilebilecek en olası yanıtlardır.

Evrensel bir gerçeklik olamadığı için işte bu nedenle yaşamdaki hiç bir olumsuzluğa kalıcı bir yanıt bulamıyoruz. 

Savaşa, açlığa, sömürüye, sözde demokrasi adı altında diktatörlüğe,ırkçılığa, eşitsizliğe ve diğerlerine bir çözüm bulamıyoruz.

Şimdi bu söylediklerime karşı "Ama geçmişe göre çok ilerideyiz" diyenler her zaman olacaktır.

Sahiden öyle mi?

Günümüzde daha az mı insan ölüyor? 

Günümüzde da az mı sömürü var?

Reklamlar daha insancıl olmamızı salık verip bencilce, vahşice harcamayın mı diyor?

Daha iyi arabalara binip, cep telefonumla en uzak noktalarla anında konuşabildiğim için mi ilerlemenin doğasına inanmalıyım?

O zaman size "günaydın vietnam" 

İlerleme diye bir şey yoktur? 

Toplumlar ileriye evrilebilir mi? 


Toplumlar enginleşebilir, bilgi birikimi artabilir. teknolojik yenilikler sahip olabilir ancak düşünsel olamadığı sürece ilerleme söz konusu değildir.

Öyle olsaydı dünyanın en eğitimli ülkesi sayılabilecek birleşik devletlerde "savaşacağım", "öldüreceğim", "ABD'nin çıkarları için her haltı yiyeceğim" diyen birini başkan seçerler miydi? 

Bütün bu olanlara, savaşlara insancıl bir iradeyle, acıma duygusuyla ve eğitilmiş aklımızla hayır demeleri gerekmez miydi?

Çoğu eğitimli toplumda bu durum böyle iken zaten  eğitilmemiş toplumlar demokratik diktatörlüklerle yönetiliyor. 

Krishnamurti ne güzel söylemiş insanın gelişimiyle ilgili olarak:

“İnsanın gelişmesi, biriktirilen bilgide yatmıyor. Bilim adamları ve diğerleri insanın ancak, giderek daha çok bilgi elde etmesi, yukarılara tırmanması, yükselmesi yoluyla gelişebileceğini söylüyorlar. Oysa, bilgi her zaman geçmiştir ve geçmişten özgürleşme olmadığı sürece, gelişimi her zaman sınırlı kalacaktır. 

Farklı bir öğrenme yolu olduğunu söylüyoruz; bu, bilginin tüm hareketini, bütünüyle görmektir. Bilgi gereklidir, yoksa yaşayamazdınız, ama bunun sınırlılığını anlamak, bütün hareketine ilişkin bir iç görü elde etmektir. Bu konu hakkında hiç düşünmemiş olabilirsiniz. Bilgiyi doğal olarak aldık, bilgiyle yaşıyoruz ve yaşamımızın geri kalan bölümünde bilgiyle hareket edeceğiz. Ama,  bilginin kendisinin ne olduğunu ve özgürlükle olan ilişkisinin ne olduğunu hiç sormadık. Bütün bunları kabullendik. Bu, bizim eğitimimizin ve koşullanmamızın bir parçasıdır.” (Krishnamurti-1979)

İlerleme ancak düşünsel dünyada, entellektüel bir çaba içerisinde kişinin kendisini saran dogmalardan kurtarabildiği ve bunu toplumun geneline yayılabildiğinde olasıdır.



Yorumlar