BİLGELİK





1.KISIM: BİLGELİĞİ TANIMLAYABİLMEK


Bilgelik bir yolculuksa o zaman yaşantımızın bundan sonrasında da kavrayışımız, bilgimiz ve farkındalığımız artacak ve değişecektir.

 

Böyle geniş kapsamlı bir konuyu seçmenin zorluğunu da biliyorum.

 

Çünkü hemen her yerde ve her konuda bilgelik kavramı  karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla ona çok farklı anlamlarda yüklenmektedir. Herkesin düşüncesinde kendine ait bir bilgelik tanımlaması vardır.

 

Bilgili olmak, olgun olmak, tecrübeli olmak, bilinçli yaşamak, farkında olmak, farkındalık yaratmak, doğayla uyumlu yaşamak, yerinde ve yeterli konuşmak, hırs ve tutkularından arınmış olmak, hoşgörü ve tolerans sahibi olmak, alçakgönüllü olmak, öz eleştiri yapabilmek, erdemli ve ahlaklı olmak, sevgi dolu olmak gibi…

 

Aslında çoğumuzun sahip olduğu bu özelliklere rağmen bilgelik nedir? Kime bilge denir?

 

TDK’nın Büyük Türkçe ve Felsefe Sözlüklerinde:

 

Bilgelik: 1-Bilmenin ereği, bilmenin eksiksiz oluşu.

              2- Kendini tanımanın bilgisi…

Bilge: Bilgili, iyi ahlaklı, olgun ve örnek kişi; bilgi, alim olarak tanımlanmış.

 

Ayrıca bilgeliğin kendini fark etmek, bilgiyi içselleştirmek, yetkinleşme yolunda çabalayan, hırs ve tutkularından yani egolarından kurtulma çabası olarak anlayabiliriz.

 

 

Bilgelik, bilginin yararlı olarak kullanılmasıdır. Bilge insan , bilgiyi iyi, doğru kendisi ve insanlık için güzele ve doğruya ulaşmak için kullanan, hakikati arayan insan demektir.

 

Bu anlamıyla bilgelik eylemselliği ifade eder. Bilgelik yolu önce kendini sonra yaşamı kavramakla başlar.

 

Montaigne” Başkalarının bilgisiyle bilgin ancak kendi bilgimizle bilge olabiliriz” der. 

 

Konfüçyus “Hikmet ile tamamlanmış ilim ve akıl insanı bilgeliğe götürür, onu olgunluk yoluna sokar” demiştir.

 

Bilgeliği amaç edinen insan için yaşam güzel bir yolculuktur. Aslında bu yolculuk insanın insanla yani kendisiyle savaşıdır.

 

Bilgelik terimi tarih boyunca çok farklı anlamlarda kullanılmıştır.

 

Sokrates bu terimi “kendini tanımak” anlamında kullanmıştır.

Ona göre bilge olabilmek için öğrenilecek tek gerçek o da erdem dir .

 

Antikçağ Yunan felsefesinin yedi bilgesinin ortak düşüncesi Ölçülü Olma(metron ariston), Kendini bilmek(gnothi seauton) ve hiçbir şeyde aşırı olmamak(meden agan) dır.

 

Rodos’lu Kloeobulus “ölçü en iyi şeydir. Gevezeliği değil dinlemeyi sevmeli. Hazza hükmetmemeli”

 

Atina’lı Solon” Hiçbir şeyde aşırı olma, ölçülü ol”

 

Sparta’lı Khilon”Tutkularını dizginle, ölçülü ol. Kendini bil.”

 

Lesbos’lu Pittakos”Uygun zamanı kolla, ölçüyü göz önünde tut.”

 

Pirine’li Bias” Çok dinle, yerinde konuş ölçüyü kaçırma.”

 

 

Korintos’lu Periandros”Bahtlılıkta ölçülü ol, bahtsızlıkta düşünceli. Sessizlik en güzel şeydir.”

 

Milet’li Tales “ Ölçülü ol, kötü yoldan zengin olma. Ana babana ne etmişsen çocuklarından da onu bekle”

 

 

Bilmediğini bilmek ve neler bildiğini bilmek bilgeliktir. Susmayı öğrenmek, gereksiz ve kibirli konuşmaktan kaçınmak, bilgiçlik taslamamak, bilgeliğin erdemleri ise aynı şekilde aşırı suskunluk, bildiğini söylememek te olumsuzluk olarak değerlendirilebilir. Çünkü toplumlar ancak bilginin paylaşılması ile gelişir ve evrimleşir.

 

Doğu felsefesinde de düşünürler yaşamın temel amacını doğayla birlikte uyum içinde yaşamak olarak alırlar.

 

Tüm varoluşun temel ilkesidir bilgeliktir. Onlara göre özümüz yani kendimiz ile uyum gerçekleştiğinde evren düzenli bir hale gelir ve her şey tam ve mükemmel olur.

 

Tao etiğinin temeli sadeliktir. 

 

Lao Tse şöyle diyor:” Sade yaşam kazançları, akıllılığı, sahteliği, bencilliği ve yüksekten uçan istekleri hor görür. Tüm varlıklar ve şeyler hareket ettiklerinde nasıl döndüklerine bakıyorum. Sürekliliği anlamak aydınlanmaktır. Aydınlanan kişi önyargısızdır. Bir çocuğun saflığına döner. Bilge kişi, su gibi kanaatkar ve mütevazi bir yaşam sürdüğünde etrafına iyilikler saçar. En yüce kişi su gibidir. Su iyidir, yarar getirir ve kavga etmez.”

 

 

Buradan anlaşılacağı üzere tüm istek ve tutkuların terk edilmesi,  saf bir bilinç halinde kendini ve evrenle ilişkisini anlaşılması, sadelik ve iyilik doğu bilgeliğinin temelini oluşturuyor. 


2.KISIM:“BİLGİ BİLİNENDİR”

 

  

Bilgelik eğer bilgi değilse nedir? … Bilgi olmadan nerede olurduk?...  Niçin bilginin anlamayı engellediği konusunda bu derece ısrarcıyız?

 

Bilgi koşullanmadır. Bilgi özgürlük vermez. Kişi uçağın nasıl yapıldığını bilebilir. Dünya’nın öbür ucuna birkaç saatte uçabilir ama bu özgürlük değildir…

 

Sayısız konuda bir çok bilgi, veri sahibi olduğunuzu söylemek istiyorsunuz… Savaş felaketine ait bilgiler savaşları engeller mi?

 

Jiddu Krishnamurti’nin insanın bağnaz düşüncelerden sıyrılarak gerçek özgürlüğe ulaştıracak olan kendi bilgeliği olduğu düşüncesi özellikle 60’lı ve 70’li yıllarda yeni bir toplum ve gelecek inşa etmek isteyen batı toplumunu ve gençliğini etkilemiştir.

 

Doğunun bilgeliği kavramı dingin, iç özgürlüğünü kazanmış, tutku ve ihtiraslarından sıyrılmış bir insan düşüncesini doğuruyor.

 

Belki de bu bazılarının eleştirdiği biçimde birazda toplum hayatından sıyrılmış, miskinliğe itilmiş bir bilgeliktir.

 

Ancak özünde bilgiye değer verdiği kadar asıl erdemi ön planda tutan bir bilgelik anlayışıdır bu.

 

Bilgi bizim yaşama bağlayan, ilerlememizi sağlayan doğanın evrenin en genel anlamıyla kozmosun bir açıklamasıdır.

 

Ama “Kendisi” değildir. Bilgi bilinene aittir. Bilgi “Kendisi”ni anlamamıza yardımcı olur ama bilgi tek başına yeterli değildir. Çok şey bilenin her şeyi yeterince anlayamadığı ve anlamlandıramadığı gibi.

 

 

 

Bizim amacımız gerçeği aramak, insanı ve doğayı anlamlandırmak olduğuna göre bilginin esiri değil ama bilgili olmalıyız.

Murat Özgen Ayfer’in bir sunusunda söylediği gibi:” Bilgi bakımından noksanlıkları büyük olanlar, evrenin olay ve olguları karsısında birer izleyici olarak kalmaya, bunların altında ezilmeye tutsaktır. Bu kişiler, gerek doğal gerekse toplumsal oluşumların nedenlerini, bunların birbirleriyle olan ilişkilerini, yasalarının temellerinde yatan gerçekleri kavrayamaz.

Bu nedenle bilgi bakımından noksanlıkları büyük olanlar, bireysel gelişimlerini ancak kısır bir düzeye kadar çıkarabilir. Bu düzeyde de, ne kendileri ne de toplumları için evrim doğrultusunda olumlu katkılarda bulunabilirler.

İnsanın bilgi sahibi olabilmek için çalışması gerekir; okuyarak, dinleyerek, gözleyerek, inceleyerek çalışması. Sonra topladığı ve edindiği verileri, bilimsel yöntemle, özgürce, akıl yoluyla değerlendirmesi gerekir.”

 

 


                                              3.KISIM:”BİLGELİK YOLUNDA”

 

"Bilgeler üstte hizmet ederken, altta hüküm sürer. Yukarıdan gelen yasalara itaat ederler, fakat kendi planları ve daha alt planlarda hüküm sürer ve emirler verirler. Ama yine de, böyle yaparak, Prensip'e karşı çıkmak yerine onun bir parçası olurlar. Bilge, Yasa'yla bir hizaya girer ve onun hareketlerini anlayarak kör kölesi olmak yerine onu yönetir. Bilge sıradan insana kıyasla, su ile oraya buraya sürüklenen kütüğün karşısında canının istediği yere yüzen usta bir yüzücü gibidir. Fakat kütük de yüzücü de Yasa'ya tabidir. Her kim ki bunu iyi anlar, o Üstadlık yolundadır." (Kybalion)

 

Bu durumda  bilge insan sürekli olarak araştıran, öğrenen ve kendini geliştiren kişidir. Bilgelik gerçeği aramaktır. Bilge yaşamı boyunca kendine bunu amaç edinir. Ama bilgi arttıkça bilinemeyenlerde artmaktadır.

Daha çok bilen, daha bilge değildir.

İlkçağlardan günümüze kadar her toplumda bilgili olan ve bilge olan ön plana çıkmıştır. Bilgili olan yapıp etmeleri, üretimleri ile bilge olan ise erdemleri ve sözleriyle tanınmıştır.

Bugün biz nasıl bilge isek veya bilge olamamışsak, geçmiş toplumlarda da bilge olmuş ve bilge olamamıştır.

Bunun anlamı şudur. Bilgelik tek başına bilgili olmak veya doğru bilgiye sahip olmakla kazanılamazdır. Bizlerde günümüzde gelecekte olandan daha az bilgiliyiz.

Gelecek toplumlar bizden daha bilgili olacaklardır kuşkusuz ama acaba daha mı bilge olacaklardır?

Bilgi gelişim ve erdem sürekli olduğuna göre bilgelik yolu da süreklidir. Tek bir fikre, tek bir düşünceye, tek bir ideolojiye bağlı kalmayanlar bilgelik yolunda daha fazla yol alacaklardır.

Geçmişten geleceğe erdemler, insan hakları ve bilgi gelişmekle birlikte geçmişten daha az vahşi, daha az savaşan, daha az öldüren ve daha az tutkularımızın esiri olan insanlar değiliz. İşte bu nedenle bilgi salt özgürlük ve bilgelik değildir. Bilgi, bilgelik yolunda bir araçtır. Hem de evreni anlamamızda en önemli araçtır. Bilgelik özünde farkındalıktır.

 

4.KISIM:"İNSANI ANLAMAK”

Bilgelik, insanın öz varlığını bilmesinden doğan bir içsel aydınlıktır.

Şiddetli istek ve tutkulara gem vurmak suretiyle, ruhsal bütünlüğe kavuşabilmektir. Özveri ve tolerans ile egemenlik ve gelişme buyrultusunu bir araya getirebilmektir.

Bilgelik kamil yani olgun insan kimliğini kazanmaktır. Kamil insan, kulluktan, düşünce esaretinden kurtulmuş, kendi kimliğini, bağımsızlığını kazanmış kişidir.

Gerçeklik yolunda kendisi dışındaki evrenin gizemlerini çözmeden önce kendi evreninin sırlarını çözmüştür.

Yetkinleşmek yani gerçeği bulmak için bilgi gereklidir ancak tek başına yeterli değildir. Ayrıca bilgi farklı amaçlarla da  kullanılabilir. İnsanlığın gelişimine karşı da kullanılabilir.

Bilgi akılcı olmalıdır. Tanrısal, sezgisel bir bilgi insanları gerçeğe ulaştıramaz. Bilge günümüzde bilgili, bu bilgiyi akıl süzgecinden geçirmiş, gerçek nedir diye sorabilen kişidir.

Bilge kişi en genel anlamda kendisini arar ve tanımaya çalışır. Kusurlarının farkındadır. Belki de kusurlardan arınmak hiçbir zaman olanaklı olmayabilir. Bilge mükemmeli arar ama ona ulaşamayacağını bilir.

Bilge insanın varoluşu ve nedenlerini sorgular.İnsan toplumsal bir varlıktır. İnsanlarla hiç ilişki kuramaya bir dağ başında, mağarada yaşayan bir insan birey değildir.

Birey toplumsal bir varlıktır. Aynı zamanda bireyin sınırlarını çizen toplumsal yaşam ve çevre-uzay vardır.

Bilgelik bireyi ve yaşadığı toplumu anlamak ve yaşam yolunda sorumluluk almaktır. Bilge toplum içinde uyumlu, toleranslı, çevresini aydınlatıcı, barışçıldır.


5.KISIM:"EVRENİ ANLAMAK”

 Sorulacak o kadar soru var , bir o kadar da yanıt. Ben bir kaçını örnek olarak sormak istiyorum. Eminim sizlerin de bunlara benzer geçmişten gelen ve hala yanıt aradığınız sorularınız vardır. Hepimizin bunlara çeşitli yanıtları olsa bile, ne tam bir yanıt verilebilir, ne de tek bir yanıtta uzlaşılabilir.

 

Evren nasıl oluşmuştur?

Evrensel yasalar nelerdir?

En küçüğünden en büyüğüne maddeler arasındaki etkileşim nasıldır?

İnsanın kökeni nedir?

Toplumsal ilişkiler ve yasalar nasıldır?

Bütün bunların arasında insanın yeri nedir? vb…

 

Bütün bu ve buna benzer sorulara yanıt verebilmek için bilgili olmak gereklidir.  Ancak bir Antropolog, bir fizikçi, bir sosyolog bunların her birine kendi uzmanlık alanına göre doyurucu bir yanıt verebilir. Hatta sizi ikna edebilir. Kuşkusuz bilimsel bilgi ilerledikçe her seferinde daha doyurucu bilgiler edinebiliyoruz. Ancak son sorunun yanıtlanması biraz zor gözüküyor. Bütün bunların arasında insanın yeri nedir? İşte gerçeği aramak bilgeliğin yolculuğu buradan başlıyor. Her birimizin bu soruya verebileceği bir yanıtı vardır? Burada olmamızın  amacı nedir? Bu gerçeği sorgulamak, aramak, belki bulmak mıdır? O zaman hepimiz birer bilgelik yolcusuyuz. Ancak en baştan biz bu yolculuğun kurallarını koyduk. Bilgelik yolunda bilim, bilimsel bilgi ve akıl önderimiz olacak.

Murat Özgen Ayfer  “ADAM OLMAK” adlı kitabında şöyle demektedir:

 "Eğer insan makro kozmos ve mikro kozmos arasında bir yerde ise bu özdeksel evrenin tüm öğelerini en küçüğünden en büyüğüne kadar anlayıp değerlendirmeye çalıştığı oranda doğada kendi durumunu ve önemini kavrar. Eğer birey böyle bir çalışmaya ve değerlendirmeye etkin bir biçimde girişmek istiyorsa, en güçlü dayanağı bilgelik ile yoğrulmuş bilim ve akıl olacaktır. Bir başka deyişle gerçeklerin araştırılması işine girişecek bir kişiye yol gösterecek öğeler öncelikle bilim, akıl ve bilgeliktir.”

  

Fritjof Capra “Fiziğin Taosu” adlı  kitabında şöyle demektedir:

 

” Doğu'da ortaya çıkan dünya görüşünün en önemli özelliği ve belki de esası, evrendeki tüm nesnelerin ve fenomenlerin bütünselliğini ve karşılıklı etkileşimlerini kavrayabilmiş olmalarıdır. Yani dünyada gördüğümüz bütün fenomenler, bu temel «tekliğin» parçasal dışa vurumundan başka bir şey değildir. Böylece tüm nesneler birbirleriyle bağlantılı ve kozmik bütünün ayrılmaz birer parçası olarak görülmekte ve nihaî gerçekliğin farklı birer belirişi olarak algılanmaktadırlar.

 

Doğu gelenekleri, sürekli olarak bu nihaî ve bölünemez gerçekliğe atıfta bulunarak tüm nesnelerin bu gerçekliğin farklı bir dışavurumu ve bir parçası olduğunu; belirtmişlerdir.

 

Her bir yol, sadece bir yoldur. Kalbimiz, bize bu yolu terk etmemizi söylerse,,bizi buna uymaktan kimse alıkoyamaz... Bu nedenle her yola dikkatlice ve yakından bir bakıver. Bu yolu gerekli gördüğün kadar kullan.


Ama bir süre sonra kendine (ve yalnızca kendine) şu soruyu sor: «Bu yolun kalbi var mı? Eğer bu yolun bir kalbi varsa, bu iyi bir yoldur. Yok, eğer bu yolun bir kalbi yoksa, o zaman bu gereksiz bir yoldur.»   (Don Juan'ın Öğretileri Carlos CASTANEDA)

 

Buradan çıkarılacak sonuç evrende her şey birbirleriyle etkileşim halindedir. Mikro kozmos ve makro kozmos bir bütünün parçaları olarak sürekli bir ilişki içindedirler.

 

İnsan bu iki evrenin tam ortasında bulunur ve anlamlandırır. Bilgelik yolu işte bu evreni anlamlandırma çabasıdır.

 Bilge kendisini tanıdığı kadar uzay ve zamana da anlam vermeye, anlamaya çalışır. İnsan çevreden soyutlanmış bir varlık olamadığına göre uzay ve zamanının da bir parçasıdır. Madde ve anlam dualizminde olduğu gibi insan mikro kozmoz ve makro kozmozun ilişkilerinin ortasında yer alır.

Mikro ve makro kozmoz insanın anlamlandırması ile şekillenir. O zaman ilk çağdan günümüze bilgi seviyemiz arttıkça insanın evrendeki yeri ve anlamı ile ilgili sorduğumuz sorular ve yanıtlarda değişmektedir.

Bilge yaşamın, varoluşun evrensel yasalara bağlı olduğunu bilir. Bu yasaları anlamak bilim insanlarının işi olsa da, anlamlandırmak bilgenin temel görevidir. Aslında bu anlamlandırma ve ilişkilendirme çabası tüm insanların temel amacı olmalıdır.


SON SÖZ

Bilgeliğe ulaşmak için:


Tanrısal bir güce,
Uzak doğuya gitmeye,
Tüm tutku ve isteklerden arınmaya,
Toplumdan ve sorunlardan uzak kalmaya,
Bilgin olmaya,
Dışa kapanık olmaya gerek yoktur.

“Ferrari’sini Satan Bilge” de olduğu gibi…Romandaki kahramanımız Julian  ortağına hayatını sadeleştirmek istediğini, bazı yanıtlara ihtiyacı olduğunu ve onları bu mistik ülkede bulmayı amaçladığını söyler ve Hindistan’a gider . İşinden ayrılır , malikanesini, adasını ve jetini elden çıkarır. Hatta Ferrari'sini bile satar.


Bütün bunlar modern hayatın sıkıntı ve sorunlarından bunalan, maddi kazancın insanları mutlu kılmaya yetmediği arayış içindeki insanların bilgelik anlayışıdır.

Bizim bilgelik anlayışımız durağan, sığ, mistik, miskin ve toplumdan kopuk bir bilgelik anlayışı değildir.

Aksine bizim bilgelik anlayışımız özgür düşünceli, özgüven sahibi, sorumluluk alabilen, toplumun tüm bağnaz ve dogmatik düşünceleri karşısında durabilen; ayrıca kendi içindeki çatışmalardan kurtulmuş, eylemsel, bireysel evrime inanan,bilimsel ve akılcı düşünen, iç huzura sahip, bilgili, anlayışlı, toleraslı, doğa ile barışık, erdemli olabilmektir.

“Başkalarını yenen kişi güçlü, kendini yenen kişi kahramandır”(Lao Tse)

 O zaman kendini tanımanın,aydınlanmanın temeli farkındalıktır.  Farkındalık ise bilmekten öte, ondan üstün bir eylemdir.


Kaynakça:

Murat  Özgen Ayfer “Bilgi-Gerçek-Bilgelik” Sunum 1989

Yalçın Kaya “Antikçağ Felsefesine Genel Bakış” 1999

Orhan Hançerlioğlu “Felsefe Sözlüğü” 2013

Berk Yüksel  “Kendini bilmek Yolculuğu ve Ezoterik Bakış” 2011

Fritjof Capra “Fiziğin Taosu”

Murat Özgen Ayfer” ADAM OLMAK”

Hans Joachim Störing “Dünya Felsefe Tarihi”


Bu yazı 25.09.2014 tarihinde yazılmıştır.







Yorumlar